12 Aralık 2012 Çarşamba

Cep telefonu çıktı....



Herhangi bir mekana gittiğinizde mutlaka sizin de dikkatinizi çekmiştir. İnsanların ellerinde cep telefonları herkes bir siteye girimiş, ya da oyun oynayan veziyette eğik kafalar görürsünüz. Yapılan muhabbetler aynıdır: “Berkcan benim fotoğrafımı beğenmiş” (Işınsu’nun twitini gördün mü” “Berkay’ın instegramdaki fotosuna baktın mııııı” gibi...
Çep telefonları çıktığından beri öyle alıştık ki onlarla yaşamaya onsuz yaşayamaz olduk. Bir çoğumuz cep telefonlarını evde unntutuğunda evden anadan üryan çıkmış gibi hissediyor. Hatta mini bir depresyon yaşıyor. Cep telefonumuz olmasa hayat duruyor sanki. organizasyon yapmak istesen yapamazsın, "Çıkışta biraz takılalım" diyen olsa "Evdekiler merak eder, telefonum yok" dersin. Eskiden cep telefonu mu varmış ki insanlar program yapıyorlarmış. Cep telefonlarının başka mertlik bozucu özellikleri de var. Mesela bir randevuya gitmeye üşensen cep telefonundan ararsın "Ben gelmiyorum" dersin. Ama eskiden olsa adam bekleyecek diye paşa paşa giderdin.
Ben kullanmıyormuyum eyvallah bir çok konuda işime yaramıyor değil ama şahsi fikrimce hayatı değersizleştiren unsurlardan biridir. Hatta bu listenin üst sıralarında yer bulur kendileri.
Aynı zamanda özgürlüğü kısıtlayan bir aygıttır aynı zamanda.
Yani ben kısaca dijital kelepçe diyorum bu alete.

ÖNCESİ 
Mesela biriyle masa telefonu ile konuşurken sinirlendiğinizde telefonun ahizesini şlak diye sert bir şekilde vururken bir nevi stres atıyordunuz. Şimdi maaşınız kadar fiyatı olan telfonlarda bun yapamıyorsunuz. Haaa! Bazı arkadaşların cep telefonlarını duvara fırlatıp sonradan ağladığını biliyorum.

Şarj terimini sadece futbolda kullanıyorduk. şimdi gün içerisinde birden fazla kullanıyoruz.

“Abi nerdesin?”  şeklinde diyalogların geçmediği bir yaşam formuydu.. Zira aradığınız kişi zaten ya iştedir ya evde.!

Tüm eş, dost ve akrabalarımızın kapsama alanımız içinde olduğu, kontörümüzün bitmediği, faturanın girmediği ve arkadaşlarımızı atadığımız cep telefonu melodilerinden değil telefondaki seslerinden tanıdığımız yaşamdı.

Sizi uyandıran alarmınız üzerinde tavuk ve horoz resimleri olan  zırttttttt diye iğrenç şekilde çalan bir saatti.

İletişimin daha önemli olduğu bir yaşamdı. Doğum günlerinde, bayramlarda insanlar birbirlerini arar konuşurlardı, o samimiyeti, içtenliği yaşarlardı. Ordan burdan buldukları forward smslerle kutlanmazdı o güzel günler. Şimdi daha çok birbirlerini arama şansı var insanların ama "Kaç zamandır konuşmuyoruz arasam ne diycem, ne anlatıcam, nereden başlıycam" diyor insanlar ve bir mesajla geçiştiriyorlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder