27 Aralık 2012 Perşembe
FAKİRLİK BELİRTİLERİ
ÖYLE bir an gelir ki hayatınızda maddi zorluk yaşarsınız. Bazılarınızı duyuyor gibiyim. “Öyle bir an gitmiyor ki.” Böyle durumlarda cepten para çıkma ihtimali uzaktan belirdiğinde ya da borç istendiğinde kurulan cümleler vardır. Bunlar size hiç yabancı gelmeyecek bir okuyun.
Sen ver ben sonra veririm
Bir arkadaşınızla bir yerde bir şeyler içerken arkadaşınız hararetli anlatırken beyninizin diğer lobunda cebinizdeki az parayı düşünürsünüz. İçinizden “Hesap zamanı ne yapacağız” gibi kendi cümleniz tekrarlanır. İşte o hesap zamanı gelince elinizi yalandan cebinize atarsınız. Cebinizin dibine neredeyse diz kapağınıza kadar uzanır eliniz. Ama arkadaşınız biraz daha hızlı davranarak hesap kutusuna parayı koyar. Sizden işte o fakirlik cümlesi gelir. “Şeyy sen ver ben sonra şeyederiz”
BİR YERDEN PARA BEKLİYORUM
Arkadaşınızdan aldığınız borcu ödemediniz zamanında. Ondan kaçıyorsunuz. Hatta aynı işyerindeyseniz onla karaşılaşabilme olasılığınız gerilim filmlerini aratmaz. Ama malesef esas kahraman ile karşılaşırsınız er yada geç. Ve o fakirlik cümlesi ağzınızdan çıkar. “Şey Mehmet ya vereceğim paranı ama bir yerden para bekliyorum”
SALAŞ YERDE YEMEK
İlk buluşmanızda ya da buluşmadan önce sevgili adayına yol yapılır. “Öyle lüks yerleri çok sevmiyorum. Yapmacık geliyor. Salaş yerlerde yemek beni mutlu ediyor.” Fakirsin dostum zorlama istersen.
ÇAY VE SODA
Parasal sıkıntıdan dolayı ya çoğunlukla ucuz çay içilebilecek yerlere gidilir. Yada bir kafedeyseniz garson geldiğinde “Ne alırdınız” sorusuna verdiğiniz cevap “Soda alıyım ben” ise ya da bir yemek söylediğinizde garsonun “Yanında içecek bir şey ister misiniz?” sorusuna “Yok teşekkürler” cevabını verdiyseniz siz de fakirsiniz malesef.
BİRAZ HAVA ALAYIM
Arkadaşlarınızla dolaştınız. Bir yere gideceksiniz ama arkadaşlarınız size dönüp “Taksi ile mi gitsek” sorusuna ani tepki ile “Ne gerek var minübüsle gideriz” cevabını veriyorsanız veya “Siz minübüsle gidin ben yürüyerek gelicem. Hem biraz hava alırım” diyorsanız dememe gerek yok sizde kokozşsunuz.
26 Aralık 2012 Çarşamba
Sinir eden hitaplar
Arkadaşınız ya da sevgiliniz size bazen öyle hitaplarda bulunurki, ya uyarırsınız ya da sesinizi çıkarmayıp iyi niyetliliğinden bir şey demezsiniz. Ama o kelime kulaklarınızı tırmalar, vücudunuzda karıncalanmalara sebep olur. Arkadaşınızı ya da sevgilinizi uyarsanız ters tepkiler alabileceğinizden korkarsınız. En çok nefret edilen hitaplar nelerdir? Araştırdım, soruşturdum, sizin için derledim.
MORUK N’ABER
Şahsi kanaatimce, mor-(u)k şeklinde mor kökünden türemiş bir sözcüktür. Ölünün morarmasından ileri gelerek, morarmış ya da ölü gibi morarmış anlamını taşır ya da akıllara getirir. Anlam genişlemesi ile yaşlı birey anlamını da taşımaktadır. Ama kendimi bildim bileli bu kelime varlığını sürdürüyor. Aslı Amerikan filmlerindeki zencilerin bu kelimeyi kullanmasıyla ortaya çıkmıştır. Neden gençken birbirimize moruk diyoruz, onu da anlamış değilim.
CANIMMM
Aslında söylenirken hitabı önemli bir kelimedir. Misal, bir şeyi anlattıktan sonra “Anladın mı canımm?” Ordaki canımm kelimesi seni ezer geçer üstüne çıkar tepinir. Bir büyüğün ya da genellikle birim amirinin hitabıdır. Devamında sen içinden ya da sesizce ağzından şu cümle çıkar: “Canınn çıksınn.”
BACIMSIN
Genç yakışıklı delikanlıdan hoşlanıyorsunuz. Aranız o kadar iyi ki, dost mu yoksa benden hoşlanıyor mu ince çizgisinin arasındasınız. Ama bir anda öyle kelime kullanır ki sizi hayattan soğutur. “Bacımmsın.”
BU-ŞU-O
Edebiyat dersinde çokça karşılaştığımız işaret zamirleri olarak biliriz bu kelimeleri. Samimi arkadaşınızı veya sevgilinizi birine o yanınızdayken bahsediyorsanız ‘Bu-Şu-O’ kelimeleri hemen tepki çeker. Ve ardından şu soru gelir: “Bu kim canımm.”
KANKA-KANKY-KANKO
Samimi olmadan kullanılırsa bu kelimeler hoş durmaz. Size yapmacık gelir. Hoşlandığınız bir kişiden duyarsanız sizi bitirir. Bu kelimeler genellikle şu şekilde ürer. Kanka- kanky- kanki-kankeyta gibi. (Devam edecek)
25 Aralık 2012 Salı
ERKEK SÖZLÜĞÜ
Kadınlar gibi erkeklerin de dedikleri ve demek istedikleri farklı şeyler vardır. Size bunları deşifre edeceğim. Mesela başlayalım.
-Canım dışarı çıkalım mı?
- E hava kapalı üşütme sonra.
(Yahu ne işimiz var dışarda, oturalım evde işte )
-Lütfi yakışmış mı bu gömlek.
- Hımmm, çok güzel olmuş
(Hadi bitsin şu alışveriş çilesi de gidelim)
-Lütfi sen artık beni sevmiyorsun
- Olur mu aşkım, çok yoğunum bu aralar
(Bi sus be kadın, takıldın kaldın sevgiye, sevmiyorum ulan varmı ötesi).
- Sanırım bugün pek iyi değilsin, sonra konuşalım.
(Yine mi regl oldun)
-Gel hadi barışalım, her şeye yeniden başlayalım.
(Eheh kuyunu kazacağım, öcünü alacağım bana yaptıklarının!)
- Sana güven verdiğimi hissedebilmek istiyorum
(Hele bi yaklaş, başını omzuma doğru yasla, devamını ben getiririm)
-İkimiz için de böylesi daha iyi
(Çok geçmeden ipliğim pazara çıkar. kaçınızı birden idare ettiğimi öğrenince iyi ki senden kurtulmuşum diceksin. E fena mı ettim, önlemimi aldım şimdiden.)
"Seni sevmek istiyorum"
(İstemek başarmanın yarısıdır dediler, güç benimle olsun.)
-Çay getir
(Çay getir)
- Açım
(Açım)
- Sus
(Sus)
-Benden daha iyilerine layıksın ya da sana layık değilim
(Tarzım değilsin)
-Sürekli arayıp seni bunaltmak istemiyorum ama...
(Niye sen de beni aramıyorsun?)
-Webcam kullanmıyorum
(Çirkinim)
-Aşkım sabah 9'da kaldırıcaktın hani beni!!!!!!
-O kadar güzel uyuyodun ki, uyandırmaya kıyamadım bebeğim.
(Hadi ya unuttum lan!)
-Off saçmalama ne alakası var iyice saçmaladın saçma saçma saçma..
(Haksızım)
-Çok kafa hatunsun.
(Sevgili olmamız imkansız ama seninle beraber iyi geyik yapılır.)
-Bence güzellik o kadar da önemli değil. mesela ne bileyim kulakları kepçe ya da burnu kemerli bir hatun bile çekici gelebiliyor bana.
(Vücut taş olsun yeter.)
- Gaaark (Geğirme)
(Vallaha iyi doyduk, eline sağlık)
Yılbaşıymış, sevgililer günüymüş falan bunları hiç sevmem. kapitalist düzenin bi oyunu bunlar, çok gereksiz...
(Sürpriz hazırlamak, armağan seçmek ya da sadece iki güzel laf etmek gibi zahmetlere giresim yok senin için.)
Ayy ne giysem
İngiliz Daily Telegraph gazetesinin haberinde, yaşları 16 ila 60 olan 2491 kadının katılımıyla yapılan araştırmada, kadınların ortalama olarak yaşamlarının 287 gününü, işe, akşam yemeklerine, davetlere, tatile, spora ve diğer faaliyetlere ne giyeceklerini seçebilmek için gardıroplarını karıştırarak geçirdiğini ortaya koyduğu bildirildi. Yani ömürlerinin yaklaşık bir yılını ne giyeceklerine karar vermeye harcadığını gösterdi.
Bu konu son zamanlarda Aliağaoğlu’nun popüler reklamına benzetiyorum.
-Hayır bu değil?
-Yok bu değil?
-Bu da değilll?
Giyip çıkardıkça ve karar verememenin siniriyle ter basar, saçlar bozulur ve sonunda hiç düşünmeden ele geçirilen ilk şeyler giyilip sinir harbiyle evden çıkılır.
ZAMAN MEKAN FARKETMEZ
Makyaj konusunda zaman mekan fark etmez. Arabası varsa otomobil giderken dikiz aynasını kullanıp makyaj yaparlar. Bu yapılırken ayrı bir boyuta geçer. Hatta trafikte bunlardan çok görürsünüz.
Bu sebepten genelde işe geç kalan taraf hep kadınlardır. O yüzden bu konuda onlara anlayış tanıyalım derim ben.
ERKEKLER UZAK DURUN
Eğer bir kadın ne giyeceği konusunda tereddüt ediyorsa aman abi diyorum. Durma sessizce uzaklaş. Hatta kaç telefon aç bi yerlerden hazırmısın diye sor. Yoksa bütün hıncını senden çıkartır. Ya da yanındaysan:
-Hayatım bu nasıl oldu.
-Hımm güzel oldu hayatım.
-Yokk olmadı ya. (Fırlatır yatağa)
Bu diyalog 15 defa tekrarlanır en sonunda “Sende herşeye güzel diyorsun” diye fırça yersin. Bu sırada ağzın yamulmaya ellerin titremeye başlar.
24 Aralık 2012 Pazartesi
İlginç haberler
KARISINI ÜTÜLEDİ
İngiliz, Cambirdge Üniversitesi mezunu başarılı 25 yaşındaki Colin Read, gömleğini güzel ütüleyemedi diye karısı Elizabeth'in üstüne sıcak ütüyü bastı. Prestijli bir firmada yatırım danışmanlığı yapan ve yılda 90 bin Sterlinden (yaklaşık 235 bin YTL) fazla kazanan genç adam daha önce de karısını sandviç yapmayı unuttuğu için kesmişti. Read, mahkeme kararıyla şimdi karısına sadece 2 bin Sterlin (yaklaşık 3 bin 200YTL) ödeyecek fakat kamu hizmeti cezasını çok "yoğun" bir işi olduğu için yapmayacak.
FIRÇA YUTTU
Ekvatorlu, dişlerini fırçalarken elindeki dişfırçasını yuttu.Başına geleni anlatırken,
Fırça elimden kayıp boğazımdan aşağı iniverdi diyen adamı muayene eden doktorlar; fırçanın doğal yoldan atılmasını bekleyeceklerini bildirdiler.
MESAJ GELMİŞ
ABD'nin Ohio eyaletinde cep telefonu ile mesaj yazarken tren yolundan geçmeye çalışan Zachariah Smith adlı gence tren çarptı. Trenin çarpmasıyla yaklaşık 15 metre uzağa fırlayan Smith'in hastaneye kaldırıldığı ve durumunun ciddi olduğu belirtildi. Kaza ile ilgili belediye başkanı "Trenin düdüğü deliler gibi çalıyormuş ama genç mesaj yazmakla meşgulmüş. Hayal dünyasındaymış" dedi.
TREN ÇARPAR
Güney Afrika'da inanılması zor bir kaza meydana geldi. Daha çok hayat kadınlarının yaşadığı tren istasyonu çevresinde bir kadınla erkek tren rayları üzerinde sevişmeye başladı. Yük trenini kullanan makinist çifti fark edip korna çaldı ancak makinistin uyarılarına kulak vermeyen çift feci şekilde ezildi. Erkek olay yerinde can verirken, kadın ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı.
KENDİ KAZDIĞI KUYU
Florida’da bir kişi, adam öldürtmek için kiralık katil tuttu. Talihin cilvesine bakınız ki, tuttuğu kiralık katil öldürtmek istediği adamın oğluydu... Planı başarısızlığa uğrayan adam, bir de cezaevini boyladı...
22 Aralık 2012 Cumartesi
BUGG nasıl iş?
Geçenlerde yolda gördüğüm manzara beni hayli korkuttu. 1.50 boylarındaki bir bayan arkadaşı, altına tayt giyip bir de üstüne dizini aşan bir çizme ile gördüğümde insan ırkının evrim geçirdiğine inanmaya başladım. Resmen çizmenin üstünde bir kafa varmış gibi geldi. Hayır; çocukluğumda futbol oynadığım zamanlar aklıma geldi. Eşofmanın üstüne çorapları çekerdim. Aynı ona benzetiyorum.
KOCA AYAKLAR
Kızmayın bana bayan arkadaşlarım... Marka vermeyeceğim ama ayaklarınızı orangutan, koca ayak gibi gösteren süngerimsi botlarınız var ya onlara illet oluyorum. İşte o zaman maymuna doğru gidiyoruz evrimini bir kez daha hatırlatıyorsunuz bana.
1970’li yıllarda Avustralyalı sörfçüler arasında, sudan çıktıktan sonra ayaklarını ısıtmak ve rahatlatmak amacıyla kullanılan botlardır bunlar. Biz sörfçü müyüz arkadaş? Dalga var da biz mi sörf yapmıyoruz? Bence siz dalga geçiyorsunuz. Ya o değil de iğrenç olduğunu söylediğimizde bize karşı çıkıyorsunuz. “Yaa öyle de me çok rahat”, “Yaa çok sıcak tutuyor”... Belli oluyor sıcak ve rahat olduğu. Dışarıdan görülüyor! Ama kardeşim yemeyiz. -5 derece soğukta mini etekle gezen kız mı diyor bana bunu? Hiç inandırıcı değilsiniz. Bir nedeni var ki o da moda.
VOLTRANI OLUŞTURANLAR
İşte şimdi esas bombayı patlatıyorum: Çizme ya da kocaayak botları, siyah tayt, mini kot etek. İşte alın size Voltran! İsminin yazılı olduğu altın kolyeyle beraber süper bir kombinasyon oluştururlar. Yoksa sürekli o altın kolyenin eksikliğini hisseder vücut. Tamamlayamaz kendini.
Eğer Asuman Krause’nin üstünde mini olan etek siz giyince diz altı oluyorsa orada sıkıntı vardır. Bu durumda o kızımız bu bahsettiğim kıyafet üçlüsünden uzak dursun. Durmuyorsa da bir erkek arkadaş bulamıyorum diye ağlamasın. Tabii ki ben moda ikonu değilim ama size görüneni söylemek benim görevim. Lütfen bizim de erkek olarak göz zevkimiz var.
21 Aralık 2012 Cuma
Efsane bunlar efsaneee
Evde, işyerinde, okulda yani kısaca herhangi bir yerde sizi gülmekten öldüren ve kulaktan kulağa efsaneleşen diyalogların devamını sizlere aktardım.
Bir hastanenin kadın doğum polikliniğinde vuku bulmuştur olay: Girdiği cinsel ilişkiden sonra problem yaşayan bir çift hastaneye gider. Doğal olarak bayan muayeneye girdiğinde eşi dışarıda beklemektedir. Muayeneden sonra doktor hastaya sorar:
- Sevk aldınız mı?
Kadın: (Utana sıkıla):
- Ee ne yalan söyliyim, biraz aldım tohtur bey...
Öğrenci 1: Hocam kinetik enerjiyi kim bulmuş?
Öğrenci 2: Michael Kinetik.
Öğretmen: O ne biçim espri lan, çık dışarı!!
Dayım, maaşını çekmek için kullandığı bankamatik kartı ile sorunlar yaşamaktadır. Müşteri hizmetlerini de aramaya çekinir. Babamın gazıyla telefon açıp müşteri temsilcisi bayanla konuşmaya başlar. Bizimkilerin gazları hala devam etmektedir bu sırada.
Babam, “Ya rahat ol, çok kibarlar, arkadaşınmış gibi konuş” der. Dayım gecenin bombasını patlatarak güne noktayı koyar:
- Pardon sizinle çay içmeye gidebilir miyiz?
Yer: Adana.
Mekan: Belediye otobüsü.
- Turgut Özal bulvarından geçiyor mu?
- Geçiyor hanımefendi.
6, 7 senedir geçiyor...
Birkaç dakika sonra…
Hanım kızımızın annesi belediye otobüsüne orta kapıdan binmektedir. Aynı anda kızımız da ön kapıdan otobüse binmektedir.
Otobüs şoförü:
- Hanımefendi orta kapıdan binilmez.
Ön kapıdan binen kız:
- Annem o!
Otobüs şoförü:
- Annen değil, baban olsa yine binemez yasak ya.
Yer: Mahkeme salonu.
Olay: Bir randevuevinde çıkan olayda, hayat kadını tanık olarak dinlenir.
Hakim:
- Ne kadar alıyorsun sen bakayım?
İzleyenler:
- ?!? keh keh.
Hakim:
- Susun, susuuun!
Lise yıllarımda, okul müdürümüzle aramda geçen bir diyalog:
O.M: N’oldu çocuğum sana, hasta mısın?
Ben: Hayır hocam
neden ki?
O.M: Yüzün kireç gibi.
Ben: Her zamanki halim.
O.M: Allah Allah, tövbe Yarabbi...
Bence de tövbe, bu kadar abartılmaz, sanki uzaylıyız.
(Hastahanenin tuvaletine girilir, tüm kabinler doludur, biri çalınır...)
- Tık tık tık
(Ses gelmez)
- Tık tık tık
- Tuvalette insan vaaaar!
İngilizce dersinde, hoca tahtaya dersi sabote eden bir öğrenciyi kaldırıp soru sorar. Çocuk inatla hocanın dediklerine uzaylı gibi bakar. Hoca ufaktan kopya verse de çocuk anlamaz. Sinirlenen hoca şöyle sorar:
- Oğlum, did’in olumsuzu ne?!!
- Didme.
19 Aralık 2012 Çarşamba
Ve erkek nasıl delirir
Ve erkek nasıl delirir

Kadın : Canım çok beklettim mi?
Erkek : Önemli değil aşkım ben de gazetemi okudum.
Kadın : Merak etmedin mi?
Erkek : Neyi?
Kadın : Tam bir saat geç kaldım ve sen beni merak etmedin öyle mi?
Erkek : Aslında merak ettim hem de çok.
Kadın : O yüzden mi oturup gazeteni okudun? Ölüm ilanımı falan mı görmeyi umuyordun?
Erkek : Ne yapsaydım seni beklerken tırnaklarımı mı yiyecektim? Kadın : Tabii. Bir telefon etmek aklına gelmedi değil mi? Öldüm mü kaldım mı tinerciler mi saldırdı? Erkek : Tinerciler falan saldırmamış işte.
Kadın :Pek bir kinayeli söyledin.
Keşke saldırsalarmış der gibi.
Keşke saldırsalarmış der gibi.
Erkek : Şimdi benim anlamadığım geç kalan sensin ama suçlu nasıl ben olabildim?
Kadın : Şöyle ki; sen beni merak etmedin arayıp sormadın. Aynen böyle oldu.
Erkek : Benim bildiğim geç kalacak olan arar haber verir.
Kadın : İyi ki de aramamışım.
Beyefendinin gazete keyfini bölecekmişim baksana.
Beyefendinin gazete keyfini bölecekmişim baksana.
Erkek : Gazete okumasaydım ne saçmalayacaktın merak ettim şimdi.
Kadın : O zaman kesin arardım.
Erkek : Yuh! İyice saçma sapan konuşmaya başladın sen.
Kadın :İşine gelmedi galiba.
Erkek : Bak garson geliyor ne içersin?
Kadın : Canım bir şey istemiyor. Erkek : Çay?
Kadın : İstemiyorum.
Erkek : Ihlamur?
Kadın : İstemiyorum dedim ya.
Erkek : Kök?
Kadın : Ne kökü?
Erkek : Zıkkımın kökü.
Kadın : Teskin edici özelliği varsa.
Erkek : Olmaz mı?
* * *
BİR FIKRA
DAMADIN YEMİNİKilisede düğünün başlamasına çok az zaman var..
Damat rahibin yanına yaklaşıp fısıldıyor. "Bakın size verecegim $100 karşılığında evlilik yeminimizde birtakım değişiklikler yapmanızı istiyorum.. Hani şu bana soracağınız sonsuza dek seveceğinize, koruyacağınıza, sadık kalacağınıza yemin ediyor musunuz kısmı var ya, onu metinden çıkarmanızı istiyorum..." Rahip gülümseyerek başını sallıyor ve damat rahibin avucuna $100 sıkıştırıp içeri dönüyor...
Ve düğün başlıyor... Herkes yerini alıyor, gelin ve damat rahibin önünde buluşuyor ve yeminler okunmaya başlanıyor....
Sıra damadın yeminine gelince damadın gözleri hain hain parlıyor ve rahip damata soruyor: "Eşinizin daima bir adım gerisinden yürüyeceğinize, her emrini ve dileğini yerine getireceğinize, her sabah kahvaltısını hazırlayıp ayağına kadar götüreceğinize, ve ikiniz de yaşadığınız sürece başka kadınlara yan gözle bile bakmayacağınıza yemin ediyor musunuz...?"
Tabi damat bu beklenmedik iş karşısında gözleri faltaşı gibi açılıyor. Sağa sola bakıyor.. Bi yutkunuyor ve kısık bir sesle: "E..eee.. Evet efendim"... Ve tören sona erdikten sonra damat hışımla rahibin karşısına dikiliyor: "Bir anlaşma yaptığımızı sanıyordum!!!!" Rahip gülümseyerek cevaplıyor: "Eşiniz daha iyi para verdi..."
Lütfi ALBAYRAK
* * *
BİR FIKRA
DAMADIN YEMİNİKilisede düğünün başlamasına çok az zaman var..
Damat rahibin yanına yaklaşıp fısıldıyor. "Bakın size verecegim $100 karşılığında evlilik yeminimizde birtakım değişiklikler yapmanızı istiyorum.. Hani şu bana soracağınız sonsuza dek seveceğinize, koruyacağınıza, sadık kalacağınıza yemin ediyor musunuz kısmı var ya, onu metinden çıkarmanızı istiyorum..." Rahip gülümseyerek başını sallıyor ve damat rahibin avucuna $100 sıkıştırıp içeri dönüyor...
Ve düğün başlıyor... Herkes yerini alıyor, gelin ve damat rahibin önünde buluşuyor ve yeminler okunmaya başlanıyor....
Sıra damadın yeminine gelince damadın gözleri hain hain parlıyor ve rahip damata soruyor: "Eşinizin daima bir adım gerisinden yürüyeceğinize, her emrini ve dileğini yerine getireceğinize, her sabah kahvaltısını hazırlayıp ayağına kadar götüreceğinize, ve ikiniz de yaşadığınız sürece başka kadınlara yan gözle bile bakmayacağınıza yemin ediyor musunuz...?"
Tabi damat bu beklenmedik iş karşısında gözleri faltaşı gibi açılıyor. Sağa sola bakıyor.. Bi yutkunuyor ve kısık bir sesle: "E..eee.. Evet efendim"... Ve tören sona erdikten sonra damat hışımla rahibin karşısına dikiliyor: "Bir anlaşma yaptığımızı sanıyordum!!!!" Rahip gülümseyerek cevaplıyor: "Eşiniz daha iyi para verdi..."
Lütfi ALBAYRAK
Sobalı evde büyüyen çocuk
Sobalı evde büyüyen çocuk

Sobanın borusunda bulunan çamaşır kurutma tellerine asılı olan okul önlüğünün kurumasını beklemiş çocuktur...Kış sabahları bazen üşümekten yataktan çıkmayı istemeyen, soba kokusunu seven, üstünde kaynayan çaydanlığın sesini seven, üstündeki kestanenin, mandalina, elma kabuklarının kokusunu tanıyan seven, bahçede karda oynadıktan sonra üstüne ellerini tutup ısıtmayı seven, sobalı odadan öteki odaların soğukluğu nedeniyle çıkmak istemeyen kömür kokusu odun kokusu çalı çırpı çıtırtısı ateş gürlemesi nedir bilen çocuktur... Yıllar sonra büyüdükten sonra kaloriferli veya kombili bir evde bilehalen "oturma odası"nın kapısını kapayan rahatsız bir insandır... İlerleyen yıllarda kestaneye bayılan ama çocukluğundan hatırladığı tadı bulamayan bir büyük insan olacaktır... Sobanın üzerine kolonya dökerek alev denemesi yapmış çocuktur... Elbiselerinin bir köşesi kurutulurken yanmıştır... Büyüdüğünde yazın bile yorgan kullanmadan uyuyamama alışkanlığına ve her mevsim açık kapıları kapama hastalığına sahip olacak çocuk... Gizli gizli sobanın arkasına pastel boya değdirip boyanın eriyerek soyutsanat eserlerine dönüşmesini izleyen koku fark edilip kendisine müdahale edilene kadar bunu değişik renklerle yapmaya devam eden çocuktur... Nohutun leblebiye dönüşünü soba üstünde görmüş çocuktur... Yün çoraplarını sobaya dayayarak ayaklarını ısıtmış çocuktur... Geceleyin ateşin kırmızı ve sarı renklerinin dansını evin tavanında seyreden çocuktur... Elinin kolunun bir kenarında muhtemelen nasıl olduğunu hatırlayamadığı yanık izleri olan çocuktur... Sobanın kenarına pısıp, dakikalarca ısınan sonra koşarak aynaya bakan ve kıpkırmızı yanakları görünce kendini beğenen, bundan zevk alançocuktur... Annesi evde yokken soba sönmesin diye sobaya tahta kömür taşımayı görev bilmiş çocuktur... Gece lambasının ışığı yerine sobanın alevlerine bakarak uyuyan çocuktur... Soba tütünce tırsmış çocuktur... Sobanın önünde mavi leğen icinde banyo yapmış çocuktur... Muhakkak bir kere evi havaya uçurma macerasını yaşamış çocuktur... Sobanın sıcaklığını ne kaloriferle ne de doğalgazla ısınan evde bulabilmiş çocuktur... Önlük yakalığını kumaş mendilini bilumum ufak tefek malzemeyi soba borusuna yapıştırmak suretiyle ütülemiş olan çocuktur... Sıcacık odada radyo dinlemeyi...
Sevdikleriyle zaman geçirmeyi...
Annesinin ördüğü kazağı o sıcaklıkta yine de giymeyi... Özellikle de hasta olmayı çok iyi bilen çocuktur...
'SICAK' BİR ANIBizim sobanın içi geçmişti. Böyle biraz köz kalmış içinde. Ben de üşüyorum. Küçüğüm tabi. Isınmak için sobanın üstüne oturdum. Hafif hafif artarak ısıtıyordu. Yanmadan önce kalkıyordum. Kıçımdan aldığım ısı böyle vücüduma dağılıyordu. Kıçım yeteri kadar soğuyunca tekrar oturuyordum.
Sonra aklıma şahane bir fikir geldi. Artık sobanın üzerinde daha uzun süre oturabilecektim. Pantolonun üzerinden kıçımı ıslattım. Islak ya, soğuk ya daha fazla kalabileceğim sobanın üzerinde. Böyle ateşin üzerinde duran cezve gibi yandan yandan alıcam ısıyı. Neyse ıslak kıç ile bi oturdum.
Ulan 5 saniye geçmeden bastım çığlığı. Evde dört dönüyorum. Bağıra bağıra. Hatta böğürerek ağlayarak.
Tabi o zamanlar fizik, kimya bilgisi filan hiç yok. Planlarım ters tepti. O su ısınınca aniden şoklama yaparcasına haşladı kıçımı. Lanet olsundu. Saklamak istedim eve geldiklerinde annemlerden ama bunu başarmamı engelleyecek derecede acı veriyordu. Yerimde duramıyordum. Sordular söyledim. Güldüler.
Kıçımı açıp yoğurt sürdüler.
Günlerce güldüler. Yıllarca dalga geçtiler. Hafiften bir iz duruyor hala. Şimdi ben diyorum. Anne soba iyice soğudu şuna bi oturayım diye.
Yine gülüyor. Aslında şimdi yine denesem daha fazla dayanabilirim gibi geliyor!..
Sevdikleriyle zaman geçirmeyi...
Annesinin ördüğü kazağı o sıcaklıkta yine de giymeyi... Özellikle de hasta olmayı çok iyi bilen çocuktur...
'SICAK' BİR ANIBizim sobanın içi geçmişti. Böyle biraz köz kalmış içinde. Ben de üşüyorum. Küçüğüm tabi. Isınmak için sobanın üstüne oturdum. Hafif hafif artarak ısıtıyordu. Yanmadan önce kalkıyordum. Kıçımdan aldığım ısı böyle vücüduma dağılıyordu. Kıçım yeteri kadar soğuyunca tekrar oturuyordum.
Sonra aklıma şahane bir fikir geldi. Artık sobanın üzerinde daha uzun süre oturabilecektim. Pantolonun üzerinden kıçımı ıslattım. Islak ya, soğuk ya daha fazla kalabileceğim sobanın üzerinde. Böyle ateşin üzerinde duran cezve gibi yandan yandan alıcam ısıyı. Neyse ıslak kıç ile bi oturdum.
Ulan 5 saniye geçmeden bastım çığlığı. Evde dört dönüyorum. Bağıra bağıra. Hatta böğürerek ağlayarak.
Tabi o zamanlar fizik, kimya bilgisi filan hiç yok. Planlarım ters tepti. O su ısınınca aniden şoklama yaparcasına haşladı kıçımı. Lanet olsundu. Saklamak istedim eve geldiklerinde annemlerden ama bunu başarmamı engelleyecek derecede acı veriyordu. Yerimde duramıyordum. Sordular söyledim. Güldüler.
Kıçımı açıp yoğurt sürdüler.
Günlerce güldüler. Yıllarca dalga geçtiler. Hafiften bir iz duruyor hala. Şimdi ben diyorum. Anne soba iyice soğudu şuna bi oturayım diye.
Yine gülüyor. Aslında şimdi yine denesem daha fazla dayanabilirim gibi geliyor!..
Ah şu erkekler
Ah şu erkekler
Kadınların erkekler hakkında gözlemlerini derleyen Rita Rudner (ABD) şu noktaları sıralıyor: Erkekler kadar kendini ciddiye alan ve abartan bir başka yaratık yoktur. Erkek, televizyonda maça konsantre olmasıyla takımına maç kazandıracağını düşünen tek canlıdır.Kulağında küpe olan yeni nesil erkeklerle evlenmekte sakınca yoktur. En azından acının anlamını ve mücevherin değerini bildikleri kabul edilebilir. Erkeklere iş yaptırmak için işin içine 'tehlike unsuru' katmak gerekir. "Aman yangın çıkmasın" dediğiniz anda, erkek, mangalın başına geçer. Kel ve zengin olanlara dikkat edin. Paranın verdiği hava basmaca kelliğin verdiği seksiliği gölgelemesin. Erkekler üzerinde mümkün olduğu kadar çok düğme bulunan telefonları sever. Çok düğme olunca kendilerini büyük adam zannediyorlar (bakınız aynı masada üç telefon!). Erkek sabahları gazeteyi ilk okuyan olmak ister. İlk siz okursanız 'ben'likleri yara alır. Bir adamın aynada kendisine bakışından, bir başkasına ihtimam gösterme potansiyeli olup olmadığını anlarsınız. Topluluk içinde asla bir adama bir şey öğretmeye çalışmayın.
Erkekleri sadece onlarla baş başa olduğunuzda eğitebilirsiniz. Toplum önünde hep her şeyi biliyor olurlar. Bütün erkekler kirpik kıvırma aletinden ürker, yastığın yanına koysanız tabanca zannediyorlar. "İlişkimiz hakkında biraz konuşsak" lafı kadar, erkeğin kanının donduran başka cümle yoktur. Bütün erkekler kendilerini çok sempatik zanneder, çoğu değildir. Bir erkek asla kadınların mayo satın almasının neden bu kadar vakit aldığını kavrayamaz. Erkekler kendilerinin de alışverişten nefret ettiklerini bildiklerinden, mağazalarda 'Erkekler' bölümü hemen giriş kapısının yanındadır. Dört adam yan yana geldiğinde spor konuşur, dört kadın yan yana geldiğinde erkekleri konuşur. Bir erkek hiçbir aşk filmini ikinci kez izlemez. Kadınlar "Onu gerçekten seviyor muyum, mutlu olur muyum?" diye düşünürken, erkekler "Bu arabanın 240 bastığı dış görünüşünden de belli oluyordur, değil mi?" türü düşüncelere dalar. Eğer bir erkek "Seni ararım" dedikten sonra aramamışsa...
Telefon numarasını kaybettiğinden veya öldüğünden değil, görmek istemediğinden aramıyordur. Kocanızı tenis maçında yenerseniz, akşama sırtını dönerek uyur. Kadın sevgilisini onun kalbini kırmadan terk etmek istiyorsa, "Senden çocuk sahibi olmak istiyorum" diyerek hedefe kestirmeden ulaşabilir. Pantolonunun altına body giymiş bir kadının tuvalette çektiği sıkıntıyı sadece, üzerinde kayak kıyafeti varken sıkışan adam anlar.Karısına "Kilo aldın" diyen adam, kendi durumunu - gözünüzün içine bakarak- "Bu pantolon yıkanırken daralmış" diye açıklar. Erkeğin algılaması o kadar zayıftır ki, ağır çekimde tekrarı görmedikçe golün nasıl atıldığını anlamaz. Genelde klasik müzik dinlemeyi seven erkekler yere tükürmez. Erkek her şeyi unutur, kadın her şeyi hatırlar. Erkeklere psikanaliz yapması çok daha kolaydır, çünkü hiç çıkmadıklarından çocukluklarına dönmeleri gerekmez. Erkeğin sürekli sizi yatağa sürüklemesini durdurmak istiyorsanız, onunla evlenin.
LÜTFİ ALBAYRAK
Erkekleri sadece onlarla baş başa olduğunuzda eğitebilirsiniz. Toplum önünde hep her şeyi biliyor olurlar. Bütün erkekler kirpik kıvırma aletinden ürker, yastığın yanına koysanız tabanca zannediyorlar. "İlişkimiz hakkında biraz konuşsak" lafı kadar, erkeğin kanının donduran başka cümle yoktur. Bütün erkekler kendilerini çok sempatik zanneder, çoğu değildir. Bir erkek asla kadınların mayo satın almasının neden bu kadar vakit aldığını kavrayamaz. Erkekler kendilerinin de alışverişten nefret ettiklerini bildiklerinden, mağazalarda 'Erkekler' bölümü hemen giriş kapısının yanındadır. Dört adam yan yana geldiğinde spor konuşur, dört kadın yan yana geldiğinde erkekleri konuşur. Bir erkek hiçbir aşk filmini ikinci kez izlemez. Kadınlar "Onu gerçekten seviyor muyum, mutlu olur muyum?" diye düşünürken, erkekler "Bu arabanın 240 bastığı dış görünüşünden de belli oluyordur, değil mi?" türü düşüncelere dalar. Eğer bir erkek "Seni ararım" dedikten sonra aramamışsa...
Telefon numarasını kaybettiğinden veya öldüğünden değil, görmek istemediğinden aramıyordur. Kocanızı tenis maçında yenerseniz, akşama sırtını dönerek uyur. Kadın sevgilisini onun kalbini kırmadan terk etmek istiyorsa, "Senden çocuk sahibi olmak istiyorum" diyerek hedefe kestirmeden ulaşabilir. Pantolonunun altına body giymiş bir kadının tuvalette çektiği sıkıntıyı sadece, üzerinde kayak kıyafeti varken sıkışan adam anlar.Karısına "Kilo aldın" diyen adam, kendi durumunu - gözünüzün içine bakarak- "Bu pantolon yıkanırken daralmış" diye açıklar. Erkeğin algılaması o kadar zayıftır ki, ağır çekimde tekrarı görmedikçe golün nasıl atıldığını anlamaz. Genelde klasik müzik dinlemeyi seven erkekler yere tükürmez. Erkek her şeyi unutur, kadın her şeyi hatırlar. Erkeklere psikanaliz yapması çok daha kolaydır, çünkü hiç çıkmadıklarından çocukluklarına dönmeleri gerekmez. Erkeğin sürekli sizi yatağa sürüklemesini durdurmak istiyorsanız, onunla evlenin.
LÜTFİ ALBAYRAK
Maymunoryus
Maymunoryus
Şimdi bu kelimenin anlamını merak ediyorsunuz. Ordinaryus kelimesini biliyorsunuz. Bu kelime biraz size onu anımsatıyor olabilir. İlk önce Ordinaryus ne demek bir bakalım: Türk üniversitelerinde 1960 öncesinde, en az beş yıl profesörlük yapmış, bilimsel çalışmalarıyla kendini tanıtmış öğretim üyeleri arasından seçilerek bir kürsünün yönetimiyle görevlendirilen kimselere verilen ad. Sakın ha bu yazımı Ordinaryus ile alakalandırmayın.Maymunoryus, maymun iştahlılığın bir üst kademesine geçmiş insanlar. Aslında tamamen ilişki kuramayan daldan dala atlayıp arkasındakilerin ahını son şiddetle almış olan yaratıklardır. Neden maymun ile bağdaştığını Joseph Goldstein bir yazısı ile açıklayalım: Asya´da maymun yakalamak için kullanılan bir çeşit tuzak vardır.
Bir hindistancevizi oyulur ve iple bir ağaca veya yerdeki bir kazığa bağlanır.
Hindistancevizinin altına ince bir yarık açılır ve oradan içine tatlı bir yiyecek konur. Bu yarık sadece maymunun elini açıkken sokacağı kadar büyüklüktedir, yumruk yaptığında elini dışarı çıkaramaz. Maymun, tatlının kokusunu alır, yiyeceği yakalamak için elini içeri sokar ve yiyeceği kavrar, ama yiyecek elindeyken elini dışarı çıkarması olanaksızdır. Sıkıca yumruk yapılmış el, bu yarıktan dışarı çıkmaz. Avcılar geldiğinde, maymun çılgına döner ama kaçamaz. Aslında bu maymunu, tutsak eden hiçbirsey yoktur. Onu sadece onun kendi bağımlılığının gücü tutsak etmiştir. Yapması gerekli tek şey elini açıp yiyeceği bırakmaktır. Ama zihninde açgözlülüğü o kadar güçlüdür ki bu tuzaktan kurtulan maymun çok nadir görülür.
Bizi tuzağa düşüren ve orada kalmamıza neden olan şey, arzularımız ve zihnimizde onlara bağımlı oluşumuzdur.
Tüm yapmamız gereken, elimizi açıp benliğimizi ve bağımlı olduğumuz şeyleri serbest bırakmak ve dolayısıyla özgür olmaktır. Aşk hususundan bir örnekleme yapacak olursak; A kişisinden hoşlanıp tam da açılmayı düşünürken oradan geçen ve daha önce birçok kez göz göze gelip umursamadığım B kişisi birden göğüs kafesinin sol üst kısmında bir kıpırdanma yaratınca işler değişiyor.
Bu kez ister istemez B kişisine yöneliyor ve bir sevgilisi olduğunu öğrenip tekrar A'ya dönmek zorunda kalıyor. Aklının bir köşesinde B, ayakta sıra bekliyor tabi. Tam da bu vaziyette bir C kişisi çıkıyor ortaya ve B'nin yaptığı etkiyi yineliyor sevme organında. C'ye yöneldiği anda işlerin her türlü aleyhine döneceğini anlıyor.
Çünkü hangisini elde etse aklı diğer ikisine eşit pay edilecek. A' nın sevgilisinden ayrıldı haberini alınca iş şizofrenik bir Brezilya dizisi kıvamını alıyor tabi. Gerisini tahmin edebilirsiniz az çok. Bu kararsızlık iş seçimi, eş seçimi gibi hayati konularda da devam edebiliyor ki o durumlar daha acıklı hadiselerle sonuçlanıyor.
NASIL YAKLAŞIRLARGenellikle size yaklaşırken evli ise yüzük saklanır, sevgili iseniz telefon gizlenir. Amaçları sizi ayarlayabilmektir.
Oldu ayarladı, hemen sizden sıkılır başka bir sevgili bulur. Hatta sizinle bitirmeden. Hatta ve hatta siz varkende başkasını idare edebilirler. Size vaad ettikleri ile kısa süreliğine "Ben kiminle karşılaştım" erkekse beyaz atlı prens kız ise melek izlenimi verirler. Sizde çok mutluyum havası yaratır.
O sizden istediğini aldığında tamamen böcekten farksız görür sizi.
Üzerinize basarak geçerler.
YAN ETKİLERİ:Çok tehlikeli yaratıkdırlar. Uzun süreli hayalkırıklığı başkalarına karşı tamamen güven kaybı yaratır hatta sizi de bir nevi maymunoryus olmanıza sebeb olabilir.
TAVSİYE:
Bu tür kişiler size çok vaad ederler bakın hayır derseniz üstünüze üstünüze gelip sizi elde etmek isterler. dikkat edin yakalanıp sizde bir maymunoryus olmayın .
KADIN ERKEK DOSTLUĞU
Kadın ve erkek. Birbirine bu kadar zıt karakterlerin birbirleriyle dost olabilmesi enteresan geliyor. Peki bu dostluğun altında neler yatıyor. Acaba bir beklenti mi var yoksa gerçekten samimiler mi?
ERKEĞİN DÜŞÜNCESİ
Sevgili bayan arkadaşlarım. Öncellikle dost olmaya karar verdiğiniz adama dikkatli bakın. Erkek sizin zayıf noktanızdan yakalamayı iyi bilir. Hassas noktalarınızı kullanmasına izin vermeyin. Genelde sevgilinizden ayrıldığınız da kunduz gibi bir anda ortaya çıkarlar. Sizin de hoşunuza gider birilerine bir şeyler anlatmak. Özellikle karşı cinse. Çünkü karşı cinse aşıktınız ve karşınızda da oturan kişi de karşı cinsiniz. Tüyolar almak istersiniz. Gerçekten iyi tüyolar verebilir. Ama bu adam sizden etkilenmişse yalnış tüyolar verebilir. Ya da gerçekten etkileyici tüyolar verebilir. Çünkü bir kere dağılmış bir ilişki tekrar bitebilir. Yani vazo kırılmışssa yapışmaz mantığı. Ve o an etkilemiştir sizi. Bir dahaki buluşmada lehi kendi yönüne çevirmek ister. Gerçekten de size aşıktır açılamamıştır zavallı halbuki. Uygun zamandır onun için. En tehlikelisi Nuri Alço tipleridir. Hayır sizin gazozunuza bir şeyler katmaz. Sizi gel efkar dağıtalım bir şeyler içelim diyerek bir yerlere götürür. Sizi çok eğlendirir zıplar hoplar dans ettirir sonrasında sarhoş edip gerisini siz anladınız. Haa şunu unutmadan söyleyim her kız dostun güzel kız arkadaşları da olur. Erkek bundan da nasiplenmek ister.
KADININ DÜŞÜNCESİ
Erkeklerden daha az bacak arasından bakar. Tamamen iyi niyetli gibi gözükür. Genelde erkeklerde bahsettiğimiz gibi sevgilisi için tüyolar almayı çok sever. Yani erkek bir nevi kullanılmış oluyor. Ama genelde erkeğin telefonu zaman mekan fark etmez çalar. Erkek dost telefonu açar “Nuri çok kötüyümmm” diye ağlamaklı bir ses. Erkek gözyaşına dayanamadığı için mutlaka ne olursa olsun salak gibi gider onu almaya. Konuşulunur kızı gaza getirir mücadele eder. Kız “Yarın gidecem defol diyecem” der. Ama ertesi gün sevgililer barışmış erkek dostun söyledikleri boş olmuştur. Kızlarda da erkekler gibi yakışıklı dostu en hasas noktalarından yakalayıp etkilemek ister.
Tabiki gerçek dostluklar da mevcut. bu tip dostluklarda cinsiyet yoktur. Erkek ve kız herşeyini paylaşabilir. Dertleşirler. Zıt karakter ying yang etkisi yapar. Güzel bir dostluk olur.
18 Aralık 2012 Salı
Dedi ve kodu
Çevredeki insanlarla beraber ortak tanıdıklar hakkında atıp tutmak, eleştirmek, haklarında içinden geçeni söylemektir dedikodu... Bu eylemi yaparken eğer size eşlik eden insanla içinizi dışınızı biliyorsanız, tadına doyulmayacak olay olur. Kadını erkeğiyle insanlığın keşfetmiş olduğu en büyük zevklerden birtanesidir ayrıca. Yapmıyorum diyen, ayıplayan, kınayanlar da bir gün mutlaka yapmıştır.
İnsanın diğer bir insanın hayatını merak etmesi ve konuşması, insanların vazgeçilmez tutkusudur.
MAHALLEDE
Eskiden mahallemizde mutlaka haber ajansı gibi mahallenin secerisini bilen bir teyzemiz olurdu. Bu teyze eleştirilir ama ondan da kopulmazdı.
Düşman başına lafında kastedilen insanlardır bunlar... Her evli kadının -hatta evli olmasa da olur- korkulu rüyasıdır. Köşe başında ne zaman bir kadın görünse, hemen kıyafetinden çekiştirmeye başlarlar. Sonra sıra iftiralara gelir: “Geçen bunu bir adamın arabasına binerken görmüşler, ayy çirkef karı n’olcak...”
KADIN
Türk kadını dedikodu yapmak için zaman, mekan ve sınır tanımaz. Onlar için dedikodu; içki gibi, sigara gibi bağımlılık yapar. Biz bıraktık o işleri denir, fakat boşuna olduğu görülür yakın bir hareketlilikte.
Kadınlar için çoğunlukla birbirlerinin kıyafeti, kilosu ve özel hayatı dedikodu malzemesidir. Birbirlerinin yüzüne canım, cicimsiz cümle kurmayanların bir dakika sonra birbirlerini insafsızca çekiştirmesine şahit olmak da insanlardan soğumak için yeterli bir sebep.
ERKEK
Erkeklerin dedikodusunda kadınların aksine, kızın fiziği ve kıyafetinin kısalığı sözkonusudur. Bu tür erkekler, işsiz güçsüzdür, 30 yaşına gelmiştir ve hala annesi ile oturuyordur. N’apsın, yapacak bir işi olmadığı için dedikodu yapar.
Söz meclisten dışarı ama mahallenin kadın dedikoducusu varsa, o mahallenin bakkalı da bu konuda ondan geri kalmaz.
Genellikle kahvehane ortamında yapılır erkekler arasındaki dedikodular. Dedikoduyu yapan kişi ya kahvehanenin sahibidir ya da mahallenin berberi... Dedikodu konusu ise genel olarak milletin karısı kızıdır!
İŞ YERİNDE
“Eee, yeni dedikodular var mı” girizgahıyla sigarasını yakarak, en az yarım saat sürecek bir muhabbete hazırlanan bir grup insanın içinde kendini buluvermektir bazen de dedikodu. Bu durumu, hayattan ve her şeyden bir anda soğutan şeyler başlığıyla kategorize edilebiliriz.
Kıssadan hisse; dedikodu dinlemeyi ve yapmayı hiç kimse sevmez ama herkes farkında olarak ya da olmayarak dedikodu yapar, dinler veya dedikoduya meyillidir. Her dedikodunun ucu birilerinin canını yakar, birilerinin ekmeğine bal sürer ve iş yeri dedikoduları en çok işverenin işine yarar.
15 Aralık 2012 Cumartesi
Bizim zamanımızda...
Eğer bu cümleyi tamamlarsanız siz yaşlanmış ya da yaşlanmaya az kalmışssınız. Bizim gazeteye gelen stajyer arkadaşımız Elçin Çamkaya’ya doğum tarihini sorduğumda yaşadığım şoku anlatamam.
-Elçin sen kaçlısın yahu?
-95’li abi.
-Kaçlıııııı?
-95’li.
-Ohaaaaaaaaa!
BİN DOKUZ YÜZ DOKSAN BEŞŞŞŞ. Bir sene sonrası ben gazetecilik hayatıma başlamıştım. Kızın yaşamı benim gazetecilik hayatım kadar. Ben hala kendimi genç sanarken 95’liler de nerden çıktı. O saatten sonra Elçin’e fark ettim ki bizim zamanımızda şöyle bizim zamanızda böyle diye gazetecilik anılarımı anlatmaya başladım.
Yani bu cümleyi kullandığıma göre inanmak istemesem de yolun yarısı yani yaşlanmaya çok az kalmış. Bunu fark ettiğimde Cahit Sıtkı Tarancı’nın ‘Yaş 35 yolun yarısı’ şiirinde ki yolun yarısı cümlesi beni piskosa sokmaya yetti.
Eee bizim zamanımızda da bize böyle yaklaşanlar olurdu. Yine bizim zamanımızda diye bir giriş yaptım hay aksi. Neyse aslında kimine göre itici kimine göre eğlenceli gelebilir. Bizim zamanımızda cümlesi. Arkasında saçma sapan bir anı ya da bilgilendirici ve eğlenceli bir anı çıkabilir.
Sık sık bizim zamanımızda diye başlayan cümleler kuruyorsanız anlayın ki siz de yavaş yavaş anne babanızın yerini almaya başlamışsınızdır.
ELEŞTİRİSEL BAKIŞ
Bu konuyu şimdiki durumu eleştirisel boyutta kullananlar varsa dünyanın en saçma argümanı olur. Bireyin içindeki irtica arzusunun bir kanıtıdur aslında.
Yahu güzel kardeşim, hiç mi ilerleme, gelişme olmayacak dünyada. Senelerce hep aynı mı kalması lazım dünyanın.
"Bizim zamanımızda bilgisayar yoktu"
İşte en sevdiğim argüman bu. Bilgisayarın yerini bilimum teknolojik cihaz da alıyor yer yer. O tarihte kişisel bilgisayar var mıydı, onu hiç bilmiyor amcam.
"Bizim zamanımızda (ananas) yoktu. şimdiki gençler buluyor da beğenmiyor."
Peki nasıl nakliye ediliyor bunlar? kamyonlarla, tırlarla. peki o zamanlar, kamyon tır bugünkü sayıda mıydı? Hayır. Her yörede, kendine özgü yiyecekler, giyecekler vardı. Ayrıca sizin zamanınızda dayı GDO ve kanserojen ürünler de yoktu diyesimde geliyor.
Bir takım amcaların "Hay anasını dünya değişti" deyip, gençlere laf sokmak istemesinin aracı oluyor bu kalıp nedense hep.
Buradaki "sen" soru kısmı da ayrı bir çılgınlığa sahiptir. Hiç bir anlamı yoktur, direk abuk sabuk bir saldırı amacı vardır. Maksat torunu, yeğeni hayatından bezdirme sürecini hızlandırmaktır.
Mesela bizim zamanımızda büyüklerimizin en çok kullandığı kelimeler şunlar dı.
-Bizim zamanımızda bütün buraları dutluktu
-Bizim zamanımızda burdan denize girerdik gibi.
Neyse siz de benim gibi bizim zamanımızda diye cümleye giriş yapıyorsanız geçmiş olsun. Bir gün bizim zamanımızda diyerek zamanımızı anlatacağım sizlere.
DENGESİZLER (KADIN-ERKEK)
Ne istediğini bilmeyenler, aynı zamanda da tutarsızlık mahiyetinde dengesiz insanlardır. Ne istediğini bilmediği için bulduğunu da anlamayan, bulmuş olsa bile farkına varmayacak kadar da şaşkındır bu tür insanlar.
KADINLARDA
Kafanda tam olarak ideal ilişkiyi bulmuşken, artık “ben onsuz yapamam” derken, tam “ben onun için o da benim için yaratılmış” derken, ve kız da her şeye olumlu bakarken, tüm konuşmalar olumlu yönde ilerlerken, binbir şüpheyle kıza açılınır. İlk gün her şey güzeldir, sadece konuşulmuştur. İkinci günün gecesinde kızdan “konuşmak ister misin” sözü üzerine konu tekrar açılır, 1 saat boyunca kızı sevdiğine ikna etmeye çabalanır. Kız da her şeye güzel yanıtlar verirken bir anda “sen benim arkadaşımsın, seni kaybetmek istemem” yanıtı alınır. Dengesiz kadın, daha doğrusu kız modeli tam da buna uygun tanımdır!.. Böyle durumlarda kadının dengesizliği karşısında erkek daha da duygusallaşıp psikopat olur... Her erkeğin başına mutlaka gelmiştir ya da gelecektir. Duygusal erkek için iyi bir staj olabilir.
Ne zaman ne yapacağını kendisi de bilmediğinden, dışarıdan kestirebilmesi zor olan kadındır. Bir dakikası hiçbir zaman sonraki dakikasını tutmaz, tutmayacaktır da. Erkeklere
tavsiyem, bu tür kadınlardan uzak durun, hatta arkanıza bakmadan kaçınnnn. Yoksa dengenizi kaybedersiniz...
ERKEKLERDE
Kararsızlık ve dengesizliğiyle, kadında da zerre denge bırakmayan erkektir. Duygusal bunalımlara elverişli erkektir. Uzak durulması gereken tiptir.
Dengesiz tavırlar içindedir. Ne sevgili olmak ister, ne arkadaş, ne kanka. Böyle aradadır. Kız sadece “benimle ilgilensin ama beni boğmasın” diye düşünebilir belki. Ya da “arkadaş olalım ama bir gecelik götüreyim” felsefesi olabilir. Bu tür erkeklerin terazinin dengelenmesi için ne istediğini bilen bir kadınla beraber olması gerekir...
Erkeklerin genel dengesizliği konu- mekan- zaman kavramları içinde görecelidir, denk getiremiyordur .
Özetle kızların en çok beğendiği erkektir. Karşısındaki erkeği çözemediği için, onu merak eder ve başkasını görmez gözü. Maalesef böyle olmak istemezdik ama illa ki zor yolu istiyorsunuz. Yoksa erkeklerin daha direnci düşüktür, hemen yavşarız yani ama böyle dengesiz olmak erkekler için jeopolitik, stratejik ve ticari anlamda daha uygun. Kadınlar için aslında deveyi gütmeye gerek olmayan, direkt diyardan gitmenizi gerektiren erkektir. Ne de olsa hiçbir kadın, koca bir erkeğin çocuk bakıcılığını yapmak için dünyaya gelmemiştir!
Dengesizliğinde kulaktaki dengeyi sağlayan sıvıların (su terazisi) şirazesi kaymış olanlar vardır, onun bu konumuzla bir alakası yoktur.
14 Aralık 2012 Cuma
Askere gideceklere öğütler (1)
Vatan borcu bu. Mutlaka bir gün karşınıza çıkacaktır. Yazımın ana nedeni gidecek gençlere gitmeden önce öğüt vermek. Gidenlere ise anılarını tazetletmek. Kadınlar sizde bu yazıyı okuyup erkeklerin ağızlarının sulanarak anlattığı askerlik anılarını en azından anlayabilirsiniz. Şimdi gidecek genç arkadaşlar bu yazıyı iyice okuyan ve orda uygulayın. Biliyorum yüzünüzde malımsa bir hava ile ortalığın tadını çıkartıyorsunuz.
Eğer çalışıyorsanız, askere gitmenize 20-25 gün kala işi bırakın. Bıkana kadar gezin tozun.
Askere gideceksiniz. Aşık olmayın... Şimdi değil. Onun da zamanı gelecek, emin olun... Arkanızda sizi bekleyen bir sevgili bırakmayın. Genelde terk edilip pisokolojik travma yaşayabilip. “Kaçıp ağızını burnunu kıracam” egosuyla askerliğinizi uzatmayın.
Saçınızı askerlik psikolojisi ile kestirip belki yerler de saçım bu şekil kalır demeyin. Valla carttan makineyle 3 numara kesiyorlar.
Yazıcı olun olmazsa yazıcının arkadaşı olun.
Şu 3 stratejik görevli askerle mutlaka aranızı iyi tutun, asla üzülmezsiniz: Yemekhaneci, çamaşırcı, koğuşçu. Birliğinizin çamaşır günü olmasa da araya çamaşır koydurur, sevdiğiniz yemekten daha bol yer, dolabınızdaki hususi (umumi de denebilir) eşyaların mümkün mertebe daha az yer değiştirmesini sağlarsınız... Ha bu arada en kritiğini unuttum, nizamiyedeki arkadaşlar da pek bir mühimdir, onu zaten 2. gün anlarsınız...
Bot kilidini kesinlikle ihmal etmeyin zira gıcır gıcır botlara sahip olacağınız için bu durum 'Yer değiştirme'' olayını oldukça körükleyen bir faktör olacaktır. Botların bağcık deliklerinden birbirlerini ufak bir kilit ile tutturmak işinizi görecektir. Botunuzu kaybederseniz sizinle dalga geçilir. Acemilikte bir çok şeyiniz yürür mesala benim yazılmış mektubum ve kullanılmış diş fırçamı bile yürütenler oldu.
"Hayatta işim olmaz" dediğiniz insanlarla, askerde öyle bi işiniz olacak ki , bunu kelimelerle anlatmak zor. Midenizi her türlü pisliklre alıştırın. Tuvalet duvarına büyük abdestiyle şafak yazan tipler felan olacak bunlara alışın.
3k kuralı önemli: Konuşma, Karışma, Kaytarma.
Odanızda oturup boş boş duvara bakma alıştırması yapın, askerde cok işinize yarayacaktır, çünkü gününüzün büyük bir kısımını bunu yaparak geçireceksiniz.
Kısa dönem olarak giderseniz ve gittiğiniz yerde asteğmen falan varsa "Ulen bu da universite mezunu. Şuna yanaşayımda rahat ederim" gibi bi beklentiye girmeyin. Adam 12 aylığına orda sen 6 aylığına. Yani sana acayip gıcık olabilir. O yüzden önce bekle, dinle, izle sonra harakete geç... Devam edecek
13 Aralık 2012 Perşembe
İşyerindeki bahane uzmanları
İşyerlerinin olmazsa olamazı bazı insanlar vardır. Bunlardan bir tanesi mutlaka bahane bulup işe gelmeme konusunda ihtisas yapmıştır. Öyle bir bahane üretir ki kendi bile inanıp evde hasta yatar. Tabi ki amirlerinizle alakalı bir durum bu. Eğer benim gibi bu işin her tarafını bilen bir amiriniz varsa işiniz çok zor. Ancak doğruyu söyleyip izin almaktan başka şansınız yoktur.
Bu ihtisas yapan arkadaşların nasıl bahanelerle yaklaştıklarını araştırdım ve sizin işinize belki yarar diye derledim.
GRİP TRİBALİ
Kış ayı hastalık ayı. Grip, bu konu da onlar için vazgeçilmez bir hile. Ses tonunu çatallaştırıp zorla konuşuyormuş hissi verip, amirinin yerine arkadaşını arar. Ama ertesi gün işe geldiğinizde hasta değilse işi çok zor. O yüzden müthiş oyunculuk kabiliyeti olması lazım.
ZEHİRLİ BAHANE
Zehirlenme konusu meşhurdur. Akşam balık ya da tavuktan zehirlenme olasılığı yüksektir. Sonrasında işe geldiğinde turp gibi gözüküp, “Ya bir serum bağladılar ayaklandım. Şu serum mucize bir şey” der. Tabi yanında güzel bir senaryo ile işi kurtarmaya çalışır.
DİPTEYİM DEPRESYONDAYIM
Çağımızın hastalığı depresyon bahene edilir. Temiz çözümdür. Depresyona girerler! En az zehirlenmek kadar geçerli bir ‘kaytarma’ yöntemi bu çağda… Amirine intihara meyilli konuşmalar yapar. Amir de aman ölümü benden olmasın korkusuyla sesini çıkarmaz.
REFAKATÇİ
Mutlaka hastası vardır. Anne, baba ya da şöyle diyelim hep hastası vardır. Öyle bir anlatır ki oturup gözyaşlarınızı gizli bir şekilde ona belli etmeden silersiniz. Ama bu kişi ertesi günü çok mutlu bir şekilde hayatına devam eder.
AZRAİL MODELİ
Bu arkadaşlar ölmüş babannesini bile diriltir ve tekrar öldürür. Müdürlerinin aklından, “Babannesi ölmemiş miydi” sorusunu geçirirler. Ama işe geldiklerinde o sorunun cevabı hazırdır. “O ölen üvey babannemdi.”
MUAYENECİLER
“Arabanın muayenesini yaptıracağım”, “Dişçide randevum varmış” “Hastanede testleri bitmemiş” gibi bahaneler, bu arkadaşların olmazsa olmazlarıdır.
SUDAN BAHANELER
Su, bu konuda inanılmaz araçtır. Ya evi su basmıştır ya da “Bizim banyodan alt komşuya su akmış”
Bunun gibi bir çok neden var sadece bir kaçını sizin için derledim. Bu yazıyı dikkate alıp bahanalerinize dikkat edin. Ama önce müdürünüzün psikolojik analizini yapın inanacak mı inanmıyacak mı? Uyanık bir müdür sizi güzel bir bahane ile size ucu açık komple izin verebilir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)